|
|||||||||||||
|
|
BOR GİZİLİMİZProf. Dr. Tolga Yarman Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Üniversitesi Kasım 2003 Bor, alüminyumun da içinde yer aldığı kimyasal ailenin, en hafif elementidir. Demek ki borun kimyasal özellikleri, harc-ı alem olarak bildiğimiz alüminyumunkilerle, aynıdır. Bor, doğada çok yaygın olmasa da, bolca mevcuttur; yer kabuğunun, yuvarlak binde birini oluşturmaktadır; deniz suyunda kabaca milyonda bir oranında bulunur; özellikle Orta Asya'da ve Güney Batı Asya'da, ABD'de Kaliforniya'da ve Nevada'da, Arjantin'de, İtalya'da ve Türkiye'de (ekli haritada işaretli, Susurluk ve Bigadiç-Balıkesir, Kestelek-Bursa, Emet-Kütahya, Kırka-Eskişehir) bulunmaktadır. Bor, sözünü ettiğimiz yerlerde çoğunlukla borat olarak bilinen bor-oksit birleşiğinde olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede, özellikle boraks adını alan, sodyum-oksit ve bor-oksit karışımı, topraktan çıkartılıp, işlenmektedir. Hal-i hazırda ABD, dünya bor ihtiyacının yarısından fazlasını karşılamaktadır. Arjantin, İtalya ve Türkiye de, önemli bor-oksit üreticileri arasında yer almaktadır; ülkemiz bu çerçevede, dünya bor ihtiyacının yaklaşık üçte birini sağlamaktadır. Bor, oksijene ve azota karşı, özellikle yüksek sıcaklıklarda, fevkalâde hassastır. Bu nedenle, metalurjide, bu gazları soğurucu unsur olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, alüminyum ve demir metalurjisinde yer bulmaktadır. Çelik alaşımlarının özelliklerini kuvvetlendirici, katkı maddesi olarak da, kullanılmaktadır. Bor, atom çekirdeği nötronlara karşı fevkalade duyarlı olup, onları oburca yutabilme özelliğine sahip olduğundan, önde olarak nükleer santrallerde, kontrol malzemesi olarak kullanılmaktadır. Aynı çerçevede plastik yahut alüminyumla karıştırılarak, ağır kurşun malzemesine alternatif, demek ki hafiflik özelliğinde olan, bir nötron zırh malzemesi olarak da, işlev üstlenmektedir. Bor atom çekirdeği nötron yutarken, yüksek enerjili gama ışınımına sebebiyet vermediği için, bor zemininde hazırlanmış hafif özellikteki zırh malzemesi, nötronlarla sürdürülmek durumunda olan, bu çerçevede ise, yüksek şiddette gama ışınımına sahne olan, nükleer enerji üretiminde, ayrıca, gayet yarayışlı olabilmektedir. Borun hafifliğine karşılık sert olma özelliği, keza yüksek bir ergime noktasına (2100oC) sahip olması, ona, roket ve mermi teknolojisinde de, özel bir yer bahşetmektedir. Diğer yandan, bor-oksit, keza borik-asit, cam, seramik ve maden endüstrilerinde kullanılmaktadır. Sodyum-oksit ve bor-oksit karışımından oluşan boraks ise, özellikle sabun ve deterjan üretiminde kullanılmaktadır. Bu madde, ateşe dayanıklı malzemelerin, mikrop öldürücü dezenfektanların, kimi kağıtların ve plastiklerin yapımında da, kullanılmaktadır. Sodyum-bor-hidrojen birleşiğinin; hidrojen gazı üretiminde kullanıldığını, belirtmeden geçmeyelim. Söz konusu birleşiğin, bilhassa hidrojen yakıtını kullanarak hareket edecek arabalarda, ya da başka vasıtalarda önemli bir yer tutabileceğine dair öngörüleri anımsatmak, yerinde olacaktır. Ülkemiz, dünyanın en zengin nitelikli bor yataklarına sahip olarak, tasnif edilmektedir. Buna karşılık, kestirmeden söyleyecek olursak, tekstil sanayimiz, iyi kötü gelişmeden evvel, Bursamız'ın ipeği ne konumda idiyse, bugün bor zenginliğimiz, tamamen aynı durumdadır. O zamanlar, onca ipek hammaddesi zenginliğimize karşın, işte ancak hammadde ihraç ederdik. Ama ipeklilerimizi, üretemez, bizim hammaddemizden hareketle ipekli üretenlerden, satın alırdık. Bugün, bor zenginliğimize yönelik durum aynıdır. Bor hammaddesi ihraç etmekteyiz, ama bor mamullerini, ihtiyaç nisbetinde dışarıdan satın almaktayız. Yirmi beş yıl kadar önce, bor cevheri ihracatımız, yılda 750 bin ton kadardır. Bunun karşılığı yuvarlak (yılda) 85 milyon dolarlık bir gelirimiz vardır. Aradan geçen çeyrek yüzyılda, cevher ihracatımız üç katına, ancak gelebilmiştir. Cevher fiyatı ise, yuvarlak iki buçuk kat artmış olmakla beraber, hal-i hazırdaki satışımız kabaca (yılda) 200 milyon doları ancak bulmaktadır. Bor gizilimize yönelik, milli bir politikamızın olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Bunun önemli öndeki bir nedeni, Etibank'ın felç edilmiş olmasıdır. Sonuçta ülkemizde bor endüstrisinin gelişmediği bir yana, bor ihracatı, beş yıl öncesinin gerisine düşmüş olmaktadır. Üç yıl kadar önce, bor gizilimizin özelleştirilmesi yönünde adımlar atılmış, ancak kamu oyunun baskısı uzantısında, bundan geri durulabilmiştir. Buna karşılık, cehver pazarlaması ayrıcalıklı kılınmış aracılar eliyle yapılmaya gelinmiştir. Satış fiyatları, geçmiş yıllara oranla azalmış, ama aracılara, şişirilmiş olduğu ileri sürülebilecek, kazançlar sağlanmıştır. Söz konusu çerçevede bakıldığında, zengin bor yataklarımızın güncelde, yıllık ihracat kapasitesi, 200 milyon dolar civarında olmaktadır. Oysa bor mamüllerinin dünya pazarı, bu meblağın iki yüz katı, yani 40-50 Milyar dolar kadardır. Bu noktada tabii, değişik stratejiler akla gelmektedir. Bunların arasında öne çıkan strateji, ülkemizde, bir ölçüde olsun, bor cevherini işleyecek sanayinin geliştirilmesine omuz vermek, olmalıdır. Giderek, bor mamüllerinin dünya pazarından, ciddi bir pay kapmamız gayet olasıdır. Bu çerçevede, bor sahalarımızın ruhsatının her hal-ü karda kamunun eline bırakılması, önem taşımaktadır. Dünyanın büyük boraks ihracatçısı olan ABD'nin, bor gizilleri tükenmek üzeredir. Bu durumda bizim bor yataklarımızın önemi yükselecektir. Ne ki işte, bu gelişmeyi ulusal bir yarara dönüştürebilmek üzere, bor yataklarımızı, özelleştirme furyası çerçevesinde, yabancıların eline düşme tehlikesinden, muhakkak uzak tutmalıyızdır. Hal-i hazırdaki bor ihracatımızın beşte dördünden fazlası, ham bordur. Bor ihracatımızın ancak altıda biri işlenmiş (rafine) bordur. Dolayısıyla, bu noktada yıllık 400-450 milyon dolarlık bir potansiyelin kaybolmakta olduğu, vurgulanmalıdır. Diğer bir strateji işte, hiç değilse ithal ettiğimiz borlu malzemelerin bir kısmını olsun, ülkemizde imal etmeye girişmektir. Dikkate getirdiklerimize karşılık siyasi düzlemde, şükür bir ayıkma meydana gelmiştir; bu doğrultuda TBMM bünyesinde, Bor Arştırma Komisyonu kurulmuştur. Ne var ki bilebildiğimiz kadarıyla, söz konusu sorunlara dönük, siyasi çözümler henüz, oluşturulabilmiş değildir. Türkiye, dünya bor hammaddesinin karşılanmasında neredeyse birinciliğe yükselme konumundayken, ham bor ihracatına karşılık, yıllık 200 milyon dolarla yetinmek yerine, borlu maddelerin yıllık 40-50 milyar doları bulan piyasasında, çok büyük paylara talip olmada kararlılık göstermeli ve bu yöndeki gerekli girişimleri gerçekleştirebilmelidir. Güzel atasözümüzü anımsamanın tam yeri: - Geçti Bor'un Pazar'ı, sür eşeğini Niğde'ye!.. El alem bizim çıkarıp yok pahasına sattığımız boru, bizden yok pahasına satın alıp, bize borlu mamulleri satarak varsıllaştıkça, biz ilkel bor pazarında pineklemeye devam mı, edeceğiz?.. Yoksa atasözündeki Niğde paralelinde anılacak olarak, bor sanayimizi geliştirip, hiç değilse ham bor yerine, işlenmiş bor satacak bir düzeyi mi, yakalayacağız?.. Tabii biraz daha kişilikli bir strateji, imkanların el verdiği ölçüde, hammadde satışlarımızı bir süre olsun kısmak, buna bağlı olrak dünya hammadde fiyatının yükselmesini sağlamak, dolayısıyla satış gelirimizin bir ölçüde arttırırken, gerekli yatırımlarımızı yapıp, en azından işlenmiş bor imal etme noktasına gelmek ve borumuza, yılda en az, demin kaydettiğimiz doğrultuda, 400-450 milyon dolarlık, ilave bir değer kazandırmak, olmaktadır... Ama esas olarak sonunda, yıllık 40-50 milyar dolarlık dünya bor pazarından, almamız gereken büyük paya, bir biçimde kilitlenmeliyiz... Topraklarımızın bize sunduğu bir ayrıcalık olan, bor gizilimize dönük olarak ana hedef bu olmalıdır... TEŞEKKÜR Bu yazıda dile gelen bilgilerin birçoğu; Etibank Eski Genel Müdürü İsmail Hakkı Arslan, İTÜ Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Nusret Bulutçu ve Prof. Dr. İsmail Duman'ın katılımlarıyla, (İstanbul Erkek Liseliler'in kurduğu) 1884 Vakfı'nın, Yazar'ın Başkanlığı'nda Bor Madenleri temalı olarak 21 Ekim 2002'de, Işık Üniversitesi'nde düzenlediği Tartışmaca'da, telaffuz edilmiştir. Bu vesileyle, 1884 Vakfı'nın Değerli Yöneticileri'ne, keza adı geçen Değerli Meslekdaşlarım'a, tekrar, konuya dönük olarak sergiledikleri duyarlılık, katkı ve sorumluluktan dolayı, gönül dolusu takdir hislerimle, teşekkürlerimi sunmak isterim. Diğer bir yandan, yazının hazırlanmasına omuz veren Sevgili Öğrencim ve Asistanım Fatih Özaydın'a teşekkürler ediyorum.
© 2000-2008 |
|