|
|||||||||||||
|
|
Gudea YazıtıUzmanlarımızın Marduk olarak okudukları
kelimeye, bu şekliyle, hem Sümer kayıtlarında Safa Kaçmaz 21. 04. 2005 Gudea ile ilgili bir kil tablet kaydı ve bunun yaklaşık tercümesi şöyledir:
Dingir: Sesdeğer ve anlam bakımlarından, Türk-Moğol dil alanlarında Tenger, Tengri, Tanrı olarak kullanılan Dingir okunuşlu sözcük, erken ve geç Sümer ile Hitit topluluklarında, aynı anlamda kullanılmıştır. Bu sözcüğün, görünmez bir yaratıcının tanımı olarak algılanmaya başlanmadan önce, sayısız öteki sözcük gibi, uzun bir evrim dönemi geçirmiş olduğunu biliyoruz. Erken Sümer ilahileri, sonradan başlangıçtaki durumu yansıtmak için , 'tanrılar henüz saptanmamış, onlara ad verilmemişti' tarzında ifadeler kullandıklarında, kutsal bir yönetici tanımı olarak başlayan tanrı' sözcüğü kullanımının evrimine de işaret etmiş olurlar. Sümer ve sonraki Hitit döneminde yaşayan yöneticilerin, yaşamları sırasında veya öldükleri zaman tanrılaştıkları'na ilişkin ifadeler yönetici insan-tanrı' geçişmesinin yaşanmış; tanrı kavramının başlangıçta bir yöneticilik sıfatı olarak kullanılmaya başlanmış olduğunu gösteriyor. Hıristiyanlıkta , Tanrı kelimesi, senyor', hükmeden', 'sahip' anlamında ve toplum yöneticisi olan şahıslar için kullanılan aynı ifadeler ile de tanımlanmaktadır. (1) Dingir sözcüğünün, eski yazıtlarda, sadece, günümüzdeki anlamıyla tanrı'yı değil, 'tanrısal' olanı kapsayacak şekilde de kullanılmış olması, bu kavramın başlangıçtaki haliyle daha çok kutsal varlık' anlamlı bir kelime olarak kullanılmaya başlandığını ve giderek tek yaratıcı' halinde bir algılanma süreci yaşamış olduğunu göstermektedir. Zi: Gerçek', 'yasal' anlamındadır. Dumu-zi bağıntısında yaşayan oğul' anlamında da kullanılmışa benzemektedir. Dumu: Günümüze Adem', 'Adam' okunuşlarıyla ve giderek ilk insan' yorumuyla ulaşan bu kavram, Sümer topluluklarında, kadının kocasının, karısının doğurduğu oğulun aidiyetini, kadının toplum biriminin elinden alarak kendi toplum birimine geçirdiği evladın bir anlatımı olarak kullanılmış görünüyor. Bunun Akadca karşılığı Mar, Maru idi. Bu oğul, ana toplum biriminden baba toplum birimine geçiş sürecinde, bir kurban olarak sunulma, 'kısır' kılınma, tanrıya adanma', 'adanmış olma' gibi ara süreçler geçirdikten sonra, baba toplum birimine, yaşayan, kutsal, tanrısal oğul olarak adım atmaya başlar. Öte yandan, süreç içinde, erkek evlatların, bütün olarak, analarının erkek kardeşlerinin (dayıların) oğul'luğundan çıkarak, analarının kocasının toplum birim aidiyetine geçişleri sürdüğü için, başlangıçtaki ilk erkek oğul, 'fils ainé', 'büyük oğul', 'premiére né', 'ilk doğan oğul', 'fils légitime', 'yasal oğul' özellikleriyle ötekilerden ayrılır. Dummuzi ve eşdeğerleri olan Kiszidum, Enkidum, Gılgamış gibi kavramlarla da tanımlanan bu oğul, artık, babanın asıl mirasçısı, üretken oğul, karşı toplum birimin kutsal damadı' halini almıştır. Sünnetin, bu oğul'un üretken oğul' haline gelebilmesi için, cinsel organın bütünüyle kesilmesi (hadım etmek) yerine bir çözüm olarak ortaya çıkmış olduğunu düşünmek için gerekçeler var. Enuma Elis'te yer alan nu dum mu kavramı da , bu oğul ile ilişkili olmalıdır ve 'ilk insan', 'insanı ilk ortaya çıkaran' anlamları taşımaktadır. Dumuzi sözcüğü, Rahip Beroz tarafından, eski Yunan diline, ses uyumu temelinde yaptığı tercümede Daonos, Dionos ses değerleri ile dönüştürülmüştür. Tablet yazıtları, eski Yunan diline sesdönüşümü ile aktarılırken, B=V, P=R, N=I, M=N, E=YE.. gibi uyumlara bağlı kalındığı anlaşılıyor ki, bunun kalıntılarını, yunan, kiril ve latin alfabeleri arasındaki karşılaştırma doğrulamaktadır. Sadece sessiz harflerin nakşedildiği yazıt türleri, sessizler arasına ve başlangıç ve sona sesli harfler yerleştirilerek kullanıldığında, aynı tanımın farklı yazımları ortaya çıkmaktadır. Yunan ve Hitit kültünde Dioniyos, Adaniya, Atenna kelimelerinin ve semit-arap kültünde Tammuz, Tamus, Temmuz, Adem, Adam kelimeleri, içerik bakımından olduğu kadar, kelime kökeni bakımından da, eski Sümer tabletlerinde uzmanların Dumuzi olarak seslendirdiği kelimenin karşıtı olarak görünüyorlar. Bunun yanısıra, soldan sağa doğru yazılmış eski kayıtlar, kalıntısını arapçada gördüğümüz biçimde , sağdan sola doğru okunarak kopyalanmış işe, Sümerce a+be+ce hecelemesi Akadca ce+be+a halini almaktadır. Burada söz konusu olan kötü niyet' vb. değil, yazma ve okuma sistemlerinin farklılığıdır. İngilizce NATO ve AIDS, Fıransızca olarak OTAN ve SIDA olarak okunup yazılıyorsa, dil yapılarının farkından ötürüdür. Üstelik burada, aynı alfabe kullanılmakta ve bütün kelimelerimiz aynı harf ile başlamaktadır. Günümüzün bu tür örneklerini, bir çok halde, Sümer kavramlarının Akadca karşılıklarında da görüyoruz. İsummud, büyük olasılıkla, böyle bir yazımın ürünü, Dummuzi'nın ters okunuşu idi. (2) Uzmanlarımızın Marduk olarak okudukları kelimeye, bu şekliyle, hem Sümer kayıtlarında rastlamayız ve hem de, Babil döneminde , bu ses değerleriyle kullanılmış olup olmadığını bilmiyoruz. Buna karşılık Babil Marduk'u, yarı-sümerce olarak mar-utu, en-mar-utu . . biçimlerinde yazılıyordu ve bunun anlamı Güneşin büyük oğlu' idi. Bu kavram Eski Ahit'e Namrut' olarak kaydedilmiştir. Dumu-zi-abzu: Tabletlerin bu tür kavramları, Sümer tarihinde bir ve tek 'mitolojik Dumuzi' bulunduğunu varsayan uzmanlarımızı doğrulamayan örneklerden bir diğeridir. Dumuzi Abzu, kelime kelime, Abzu'nun yaşayan, gerçek, asıl oğlu anlamındadır. Abzu, apsu: Erken döneme ait yaratılış' anlatılarında, Eski Ahit ve Kuran'da, 'suları zaten var eden' bir anlatım bulunmasının nedeni Abzu-Apsu ile Tiamat idi. Apsu ve Tiamat okunuşlu bu kelimeler tuzlu' ve tatlı su'lar anlamıyla yorumlanmaktadır. Sümer-Akad tarih anlatımı, bir bakıma, bu iki kutsal varlıktan itibaren başlatılır. Eski Ahit ve Kuran'ın yaratılışı' Sulardan itibaren başlatmalarının nedeni de budur. Dolayısıyla bunlar tanıdığımız en eski iki kutsal ögedir. Bu bakımdan, Eski Yunan doğa felsefecileri ve ya Hesiod , arkhe'yi su veya deniz olarak tanıtmışlarsa, Yunan kültürüne ait bir yenilik ileri sürülmüş değildir;bu, tam olarak Sümer kültüründen alınmış mirasın yeni bir düzlemde yansıtılması idi. Apsu ile Tiamat okunuşlu kelimeler, anlatıcılarımızın yer değiştirmesine göre, karşılıklı olarak tatlı ve tuzlu su (deniz) olarak yer değiştirmişe de benzemektedir. Eski Yunan Okeanos'u ve semitik hebraik dilde yer alan apsey' ve bunun çoğulu olan ephes (efes) Apsu'ya karşılık düşen deniz' anlamlı kelimelerdi. Nuh Tufan'ının önceki anlatımlarında da, Sümer veya Babil Nuh'u, Apsu'ya (E-A, Apsu'nun sonraki devamıdır) doğru gitmek istemekte, 'gemisı' Apsu'da yüzdüğü için, 'okyanuslarda dalgalandı' diye yorumlanmaktaydı. Buna karşılık, 'Apsu', kuyu suyu', 'yer altı kaynağı', tatlı su haliyle göründüğünde, Tiamat veya Nammu okunuşlu kelime, tuzlu su, deniz, (umman) halini almaktadır. Hıristiyanlıkta tuz'un , İslamda Zemzem suyu'nun kutsiyeti ile Apsu ve Tiamat arasında, bir ilişki sürekliliği bulunuyor gibidir. En eski tablet yazıtlarından itibaren Enki'nin Apsu'nun kıralı olarak da kutsandığını görüyoruz. Eski Yunan Okeanos'u, Enki'nın ters hecelenmesi üzerine şekillenmiş olmalıdır. Günümüzde Ebu Sahreyn olan bölgedeki eski Eridu yerleşiminde E-Apsu, Apsu Evi=Apsu Tapınağı bulunuyordu. Kiltablet anlatımlarına göre, Apsu, daha sonra E-A olarak okunan bir tanrı tarafından, sihir-büyü ile uyutulur' ve zincirlenip, kasları ezilerek öldürülür, tacı elinden alınır;Apsu artık E-A'nın olmuştur. Bununla birlikte Ea, E-apsu'nun kısa yazım hali de olabilir. E-A, Akad Nuh'unun da tanrısıydı;Akad Nuh'unu uyaran, tanrılar toplantısında alınan Tufan kararını rüyasında ona aktaran ve bir 'gemi' yapmasını söyleyen hep bu E-A tanrıdır. Öte yandan, 'Ab-zu' akadca metinlerde, ters hece okuma (ve yazımı) ile Zu-ab olarak da görünmektedir. Ortaya nasıl çıktığını bilemesek bile, İslamın Zemzem suyu, bir olasılıkla, zi-zu-ab yazımlı bu kavramın arapça okunuşu ile ilişkili görünmektedir. Eğer böyle ise, ilk iki hece, anlam çevirisi olmaksızın kullanılmış; ab ise su karşılığı olarak anlam çevirisi ile devralınmış olmalıdır. Gu-dea: Tam yazılımıyla « gu-de-a » Lagas'ın bir yöneticisinin özel adı gibi değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, bu kavramın çözümü, Gudea'nın özel bir isim (nom propre) olamayacağını gösteriyor. Gu-de, 'atamak', 'seçmek', 'tayin etmek' gibi bir anlama sahiptir. A' eki ile birlikte Gudea, 'seçilen', 'adı çağrılan', 'atanan', 'tayin edilen' biçiminde bir anlam doğurmaktadır. Lagas Gudea'sı, yönetici bir kıraldan çok, dini ve idari yetkilerin birlikte sahibi idi. Uzmanlarımız bu, dünyevi ve ruhani yetki toplamını, önce pa te si' olarak, daha sonraları ise, ensi veya ışaggü olarak da okudukları bir kavramla tanıtmaktadırlar. Kıral (Lugal) yerine, ensi veya isaggu (İran'da Agasi. . ) kavramları, yöneticinin dini lider özelliğini vurgulayan kavramlardır. Ensi okunuşlu kelime, tanıdığımız Mesih kavramının özelliğine daha uygun düşmektedir ve belki de, geçmişte de, günümüzde yaşayan bu ses değeri ile kullanılıyordu. G=K=H eşdeğerliği, bu kavramın Kuda, Huda biçimli günümüz kullanımlarıyla da ilişkili olabileceğini gösteriyor. Bunlar, tıpkı İlah, Rab gibi tanrı' anlamında kullanılan kavramlardı. Gudea ile Avrupa dillerindeki tanrı' kavramları ( Dieu, Deus, Dea, Die&) arasında bir ilişki bulunup bulunmadığını araştırmak da yararlı olabilir. Lagas: Lagas yerleşiminin adı. Bu yerleşimin aynı zamanda SIR. BUR. LA olarak da okunabilmesi, bu yerleşim ile Subur, Subar toprakları (şimdiki İran kesimine doğru) ilişki olabileceğini gösteriyor. E: Ev, tapınak. Akadca Bitu. Tanrı Evi, Tapınak anlatılmak istendiğinde Bit-ili, Betel veya şimdi tanıdığımız şekliyle Beytul. . Gír -suki: Girsu. Lagas yerleşiminde tapınakların bulunduğu kutsal mahalin adı. Lagas ve Girsu geleneklerinde, sonradan İslamda karşımıza çıkan paralellikler bulunması, Lagas'ın çok daha dikkatli ele alınmasını gerektiriyor. Böylece yukardaki yazıtın tercümesi, yaklaşık olarak, şu hali almaktadır: « Lagas Mesihi (peygamberi, Tanrı elçisi) Gudea, koruyucusu Dumu-zi Abzu için, Girsu'ya tapınak yaptı » Dipnotlar:(1) «A
cause de cela, voici ce que dit le Seigneur Dieu - Proptérea haec
dicit Dominus Deus » (2) Yazının sağdan sola veya tersi okuma-yazma biçimleri, Sumer-Akkad tablet dönüştürmelerinde (transcription) eskiden de, önemli zorluklar yaratmış olmalıdır. Burada Akadların, rahip yazıcıların niyetleri' pek önem taşıyamaz. Farklı yazı sistemleri ve farklı diller arasında kayıtları dönüştürme sırasında karşılaşılan zorluk günümüzde bile son derece reel olarak sürmektedir. Safa Kaçmaz Kaynaklar:
© 2000-2008 |
|