|
|||||||||||||
|
|
Ekonomik, Kültürel ve Siyasal Tercihler Işığında "Okuma Alışkanlığı" ve Kütüphaneler
"Eğitim yetersiz olursa, demokrasi oligarşiye (zenginler egemenliğine) döner,
Ahmet KARATAŞ "Okuma"nın, okur-yazar olmak ve remî eğitim düzeyi ile eş tutulduğu ülkemizde, "okuma alışkanlığı" kavramını irdelemek; ilginç olduğu kadar, çarpıcı saptamaları da beraberinde getiriyor. Sadece, resmî eğitim düzeyini ölçü almış olsak bile (lise, üniversite ve bunlardan birini bitirmiş olanlar); nitelikli bir kitabın en az yüzbin-yüzellibin satması gerekir. Ancak, medyanın en çarpıcı pazarlama yöntemlerine karşın bir kitabın ülkemizdeki satış rakamı 3 ila 5 bin arasında seyretmektedir. Gazeteci-yazar Doğan Hızlan, bir yazısında: "Okumak sözü, hepimizde ayrı ayrı çağrışımlar yaratır. Kimimiz okul günlerini anımsarız, kimimiz genel bir kitap kavramı oluşturanız kafamızda. Çok kullandığımız için, bu kelimeye yeni yorumlar katmak, onu tazelemek pek aklımızdan geçmez" diyerek, okumak konusunda, ülkemizde yaşanan acı görüntüyü sergiler. Yazarın da belirttiği gibi kimimiz okul günlerini anımsarız, kimimiz de Teksas, Tommiks, gazete, ansiklopedi vb. yayınları anlarız okumak sözcüğünden. Genelde, "Okuma"nın kendi özüne ilişkin anlamı, değeri değil, başka anlamları düşünürüz ulusça... Kuşkusuz, bu saptamanın dışında kalan okurlarımız da var, sayıları üç-beş bini geçmese de... Hem, Doğan Hızlan'a, hem de, sizlere, okumak üzerine bazı duygu ve düşünceleri iletmekle; adını andığım duyarlı çevreye, teşekkür etme fırsatını da yakalamış sayıyorum, kendi adıma...
Okuyan her insanın, kendi başına, ayrı ayrı tanımlar yapabileceği "okuma alışkanlığı", genelde: yemek, içmek, gezmek, eğlenmek gibi - daha da öte doğal bir gereksinme, yaşam boyu sürecek bir eylem, bilgilenme ve estetik değerler kazanma süresidir. Acaba, ulusça, bu süreci nasıl değerlendiriyoruz? Vurucu unsuru, "Bilgilenme ve estetik değerler kazanma süreci" diye tanımlayabileceğimiz okuma eylemini, diğer ülkelerle birlikte değerlendirdiğimizde nasıl bir sonuç elde edeceğiz. Sanırım, istatistikler, en açıklayıcı bilgiler olsa gerekir.
Tür olarak, bir yılda yayımlanan kitap sayısı:
Bu ülkelerin nüfusunu da göz önüne alarak, değerlendirme yapmak gereği doğarsa, ülkemizdeki acı görüntü; ekonomik, kültürel ve siyasal gerçeğimizin bilimsel kanıtı olsa gerekir. Görsel-işitsel iletişime olan ilgimiz de bir başka gerçeğimiz... Elle tutulur bir kitap çok az satarken, bir müzik kaseti, beş yüz ile bir buçuk milyon arasında satabilmektedir.
Kitap okumayan bir toplum, gazete okur mu?8.5 milyon nüfuslu İsveç'te 4.5 milyon 120 milyon nüfuslu Japonya'da 68 milyon 60 milyon nüfuslu ülkemizde 3 milyon gazete satılmaktadır. Hem, kitap, hem de, gazete okumama konusundaki ulusal tembelliğimiz, yaşamın her alanına kayabilen: Alabildiğince bir kültürsüzlük, sonradan görmüşlük, paradan başka bir şey tanımama, tek hedefin para haline getirilmesi; müzikte arabesk, yaşamda arabesk, giyimde kuşamda arabesk, devlet işinde arabesk gibi sonuçlan doğurabilmektedir.
Sorular, sorular, sorular.
Şimdi de, bildiri başlığından da anlaşılacağı üzere; devletin, ekonomik, kültürel ve siyasal tercihlerinin, okumak üzerine nasıl bir etkileri olabileceğini, hem söylenen hem de gerçekleşen sonuçlar düzeyinde incelemeye çalışacağım. - Ucuz kitap üretimi, yayını ve dağıtımı için gereken teşvik tedbirleri alınacaktır. Kütüphaneler yeterli düzeye eriştirilecektir. Devlet arşiv malzemesi bugünkü durumundan kurtarılacaktır. Yirmi bir sözcük ile sınırlandırılmış, kitap, kütüphane ve arşiv'e ilişkin bu maddeler, 1985-1989 yıllarını kapsayacak V. BYKP' (Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Programı)ndan alınmıştır.
Yine, SHP ve DYP'nin ortaklaşa kurdukları hükümet programında "Bilgi toplumu yaratma yolunda halkın okuma alışkanlığını özendirecek tedbirler alınacaktır. Bu bağlamda kütüphaneler ve kitaplıklar çağdaş teknolojik olanaklarla bütünleştirilerek yaygınlaştırılacaktır. Kitapların işlevlerine yönelik olarak kullanımları için olanaklar yaratılacaktır. Kitaplıklar içerikleri ve kitap sayısı yönünden gelişmiş toplumlar düzeyine çıkarılacaktır." biçiminde ilgi çekici ve anlamlı savlar içeren sözcükler kullanılmıştır. Ancak, geçmişte yaşanılan deneyimler ve içinde bulunduğumuz genel seyir, tüm bu güzel düşüncelerin, gerçekleşmeyen savlar biçiminde gelecek plan ve programlara aktarılmak üzere, tozlu raflardaki yerini alacağı izlenimini vermektedir. DPT'nin kültürel politikalarında kütüphaneler, sürekli ikinci hatta üçüncü sırayı almıştır. Aynı çizgi ekonominin, diğer kesimlerinde de devam etmiştir. Oysa ekonomik başarılar, sosyal-kültürel başarılara orantılı olmuştur, olacaktır da Yazılanla gerçekleşen politikalar arasındaki çelişkileri yansıtacak örnekler vermek istiyorum. "Ucuz kitap üretimi, yayını ve dağıtımı için gereken teşvik tedbirleri alınacaktır" biçiminde V. BYKP'ında yer alan idarenin gündemde olduğu altı ay içinde, en çok zam gören madde kâğıt olmuştur. Yine aynı düşünce, belli sayıda personel çalıştıran kamu ve özel kurum ve kuruluşlarla spor tesisleri kurma zorunluluğu getirirken, aynı uygulama kütüphane için göz ardı edilmiştir. Öneri biçiminde yer alan istemler de ne bir takibe, ne de standart'a ulaşmıştır. Ekonomik tercihlerde gerilere kalan okuma unsuru, kültürel ve siyasal politikalarda daha mı iyi? Kültürel ve siyasal yaşamımızda okumayı önemseyen, canla başla çalışan bir siyaset adamının adını verebilir misiniz? Atatürk, İsmet İnönü ve Hasan Ali Yücel'i bu çerçevenin dışında tutuyorum. Devlet başkanı, başbakan, bakanları, milletvekilleri, bürokratları, aydınları okumayan bir toplumda halkın okuma istemi ne olabilirdi ki? Bilgili, kültürlü, çağının sorunlarına duyarlı insanların, "paran kadar konuş" anlayışına tercih edildiği, yenildiği bir ortamda, insanlarımız, okuma gereksinmesini nasıl duyacak? Çok okuyanın tehlikeli olduğu imajını toplumsal bilince ya da bilinçsizliğe yerleştiren siyasi anlayış; ülkeyi, bu tarihsel yanılgıdan nasıl kurtaracaklar? Özetlemek gerekirse, devletin, ekonomik, kültürel ve siyasal politikalarında; insan, yatırım yapılacak bir varlık olarak değil, yatırımlarda kaynak olarak bir öğe biçiminde ele alınmıştır. Bu da genel anlamda, ülkemizin, istenilen düzeye gelmesini engellemiştir. Devletin var oluş amacı, insanlara, insan ve yurttaş olmanın onurunu, değerini ve bilincini veren, geleceğe ilişkin umudunu güvence altına alan, herkesi kazançlı iş ve meslek sahibi yapan, mutlu kılan bir düşünce üzerine kurulmuştur. Yönetimde, söz konusu amaca ulaşmak için bir takım plan ve programlar saptar. İçeriği de, güven duyulan ve güçlü bir devlet. Güçlü ve güven duyulan bir devletin temel unsuru ise insandır. İnsanın güç unsuru olması da bilgili ve özgüvenli olmasına bağlıdır. Çağımızda, bilgili ve özgüvenli olmanın yolu da okumak ve araştırmaktan geçmektedir. Okumanın ve araştırmanın en düşük düzeyde olduğu bir ülkede, başarıya ulaşmak, yüzme bilmeyen bir insanın denizdeki devinimine benzer. Kurtulmak istedikçe batan bir insanın devinimine... Demokratik geleneği olan gelişmiş ülkeler, kendi yararlarına "okuma"yı sürekli özendirirler. Çünkü demokratik yaşam, zeki, uyanık insanlar ister. Kapalı toplumlarda, ya okumama ya da belli görüşleri yansıtan anlayışla, sürekli okumayı özendiren resmî bir görüş vardır. O halde, okumak, hem bir gelişme hem de uyutma aracı olmuş siyasîlerce... Ülkemizde ise, cumhuriyetin ilk yılları dışında, okumak üzerine, ne olumlu ne de olumsuz tercihler yapılmıştır. Kanımca, hangi amaca yönelik olursa olsun, ister bir gelişme, isterse, bir uyutma yöntemi; okumak, günümüzde, toplumların içinde bulunduğu sorunları çözebilecek birikimi sağlayan en önemli ulusal etkinliklerden biridir.
Soruların, sorunların sıkça yer aldığı bölümlerden sonra, okuma alışkanlığı kazanamayışımızın kökeninde yatan ve tüm duyarlı çevrelerce onaylanan nedenleri bir kez daha yineliyorum.
Şu ya da bu biçimde, gerçek olan, okuma konusunda ciddi sorunlarımızın olduğudur. Sosyal olayların iç içeliğini kabul edersek; temel sorunların çözümü, birçok sorunların çözümünü de beraberinde getirecektir.
Platon'un bir sözüyle bildirimi sona erdiriyorum. "Eğitim yetersiz olursa, demokrasi oligarşiye (zenginler egemenliğine) döner, eğitim daha da yetersiz kalırsa, demokrasi demagog (oy avcısı) yetiştirir; eğitim yetersizliği sürer giderse, demagog diktatör olur." Saygılarımla. Kaynak: "Kütüphanecilikte Bilgi-Belge Sempozyumu", Kültür Bakanlığı, Milli Kütüphane Başkanlığı, Ankara 1994, ISBN 975-17-1202-5, sayfa 191-197 Arama önerileri: okuma alışkanlığı, eğitim, kültür, kütüphaneler, kütüphane, okur yazarlık, kitap, ilerleme, öğretim,
© 2000-2008 |
|